Düşünün, sabah kahvenizi içerken bir habere denk geliyorsunuz. Cümleler akıcı, bilgiler güncel, fotoğraflar gerçekçi hatta öyle gerçekçi ki kendinize şu soruyu soruyorsunuz, "bu haberi gerçekten bir insan mı yazdı?”. Eğer bu düşünce aklınızdan geçtiyse, yalnız değilsiniz. Üretken yapay zeka, gazetecilik dünyasına hızlı bir giriş yaptı, birçok kişi bu teknolojik dönüşümün heyecan mı yoksa endişe mi yarattığı konusunda kararsız. Hatta üretken yapay zeka, gazeteciliğin görünmeyen bir kahramanı mı, yoksa tehdit mi soruları kafamızı kurcalıyor. İşte bu soruların peşine düşen RMIT Üniversitesi'nin 17 Şubat 2025’te yayınladığı bir araştırma var.
Gazetecilikle uğraşan biriyseniz, iş yükünün bir kısmını yapay zekanın hafiflettiğini fark etmiş olabilirsiniz. Yapay zeka iş gücünü hafifletmekten başka neleri değiştiriyor? Araştırmalar, YZ'nin üç temel alanda kuralları yeniden yazdığını ortaya koyuyor:
1. Sahne arkasında neler oluyor?
Bir haber hazırlarken en çok zamanınızı hangi işlere harcıyorsunuz? Çeviri yapmak ya da kaynak taramak gibi işler artık YZ tarafından hızla yapılabiliyor. Bu kolaylık, gazetecilere daha fazla zaman kazandırsa da, özellikle küçük medya kuruluşlarında bazı çalışanlar için iş kaybı riskini de beraberinde getiriyor.
2. İçerik üretiminde hız mı, özgünlük mü?
Hızlı haber üretimi kulağa harika geliyor. Ancak hız için özgünlük ve derinlikten mi vazgeçiyoruz? YZ, hız konusunda rakipsiz olabilir fakat bir insanın sezgilerini, duygularını ve anlama yeteneğini tam anlamıyla taklit edebilir mi? Bence henüz değil.
3. Kime göre dağıtılıyor?
Otomatik özetleme, kişiselleştirilmiş haber akışları ve sohbet botları, YZ'nin sunduğu yenilikler arasında. Ancak bu kişiselleştirme, farklı bakış açılarını kaçırmanıza yol açan bir filtre balonu- yankı odası oluşturabilir mi? Bu soru, günümüz bilgi tüketim alışkanlıklarında önemli bir yer tutuyor.
Yapay zeka tarafından üretilen içerikler, ilk bakışta oldukça gerçekçi ve ikna edici görünebilir. Ancak bu içeriklerin gerçeğe yakın olması, tamamen doğru oldukları anlamına gelmez. RMIT Üniversitesi'nin araştırmasına göre, YZ'nin yanlış bilgi üretme potansiyeli, özellikle sosyal medya platformlarında dezenformasyonun hızla yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu durum, kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine ve toplumsal kutuplaşmanın artmasına yol açabilir. Yani doğrulama süreçleri sadece bir seçenek değil, artık gazetecilik mesleği için bir zorunluluk haline geldi. Haber okurken doğruluğu sorgulamak, sadece bireysel bir refleks değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olarak görülmeli.
Yapay zeka, gazetecilik sektöründe iş süreçlerini hızlandırarak özellikle tekrar eden görevleri üstleniyor. Böylelikle gazetecilere daha fazla yaratıcı çalışma alanı açabilir gibi görünüyor. Fakat, araştırmada vurgulandığı gibi, YZ'nin iş gücü üzerindeki etkisi özellikle küçük medya kuruluşları için endişe verici bir boyut kazanabilir.
Bir diğer sorun olan "gazetecilik mesleği yok olacak mı?" sorusu, dijitalleşmenin hızlandığı bu dönemde sıkça soruluyor. Otomasyonun artması, iş gücü talebini azaltabilir ve bu durum, bazı gazetecilerin mesleklerini kaybetmesine yol açabilir. YZ, insan emeğini tamamen ortadan kaldırmak yerine destekleyici bir araç olarak kullanıldığında, sektörün verimliliğini artırırken gazetecilerin yaratıcı ve eleştirel düşünce gerektiren görevlerde daha etkin olmasını sağlayabilir.
Araştırmada öne çıkan diğer bulgu, katılımcıların YZ kullanımına yaklaşımlarının, bu teknolojiyi kendi deneyimleriyle ilişkilendirdiklerinde daha olumlu olmasıdır. Örneğin, video konferans uygulamalarında bulanıklaştırma efekti ya da akıllı telefonların portre modu gibi günlük deneyimlerle aşina olan kullanıcılar, gazetecilerin YZ kullanımına daha sıcak bakıyor.
Yapay zekanın beslendiği kaynakların çoğu, çevrimiçi ortamda bulunan ve çoğu zaman telif hakkıyla korunan içerikler oluyor. Yapay zekanın bu içerikleri kullanması içerik üreticileri açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor çünkü YZ, bu materyalleri çoğu zaman izin almadan kullanarak yeni içerikler üretebiliyor. Araştırmaya göre, birçok medya kuruluşu ve üretici, yapay zekanın ürettiği içeriklerden elde edilen gelirler konusunda yeterince şefaf olmadığını düşünüyor.
Özellikle metin, görsel ve video gibi içeriklerin YZ tarafından işlenerek yeniden üretilmesi, orijinal eser sahiplerinin haklarını ihlal edebilir. Üstelik, bu içeriklerin kimin tarafından üretildiğini belirlemek de oldukça zor olabilir.
RMIT Üniversitesi'nin yaptığı araştırmaya dayanarak yazılan bu yazının sonucu yapay zekanın gazetecilikteki rolünü nasıl daha sağlıklı bir zemine oturtabileceğimiz sorusunu ortaya çıkıyor. Öncelikle, şeffaflık, bu sürecin temelini oluşturmalı. Haber kuruluşları, yapay zekanın hangi aşamalarda devreye girdiğini ve hangi görevleri üstlendiğini açıkça belirtmeli. Sonuçta okuyucular, içeriğin bir insan mı yoksa bir algoritma tarafından mı üretildiğini bilme hakkına sahip.
Yapay zekanın, gazetecilerin yerini almak yerine onların işini kolaylaştıran bir araç olarak konumlandırılması da bir diğer önemli adım. Rutin ve tekrarlayan işlerde kullanılacak YZ, gazetecilere daha yaratıcı ve derinlemesine araştırmalar yapma fırsatı tanıyabilir.
YZ ile ilgili sınırların ve sorumlulukların çizilmesi, etik kuralların net bir biçimde belirlenmesi hem medya kuruluşlarının hem de içerik üreticilerinin bu alandaki tutumlarını daha sağlıklı bir çerçeveyle sunmasını sağlayabilir.
RMIT Üniversitesi'nin araştırması, yapay zekanın gazetecilik üzerinde yaratabileceği etkileri ortaya koyuyor. Evet, YZ sayesinde haber üretim süreçleri hızlanıyor ve bazı görevler daha verimli hale geliyor ama aynı zamanda da, etik ve toplumsal sorumluluklarımızı da yeniden tanımlamamız gerekiyor. Peki, dengeyi sağlayabilir miyiz? Belki de bu sorular, yapay zekaya nasıl yaklaştığımıza ve onu nasıl yönlendireceğimize bağlı.