Yapay zekâ artık sadece bilgi veren bir araç değil, insan duygularını anlayan, cümlelerle teselli edebilen, hatta çoğu zaman bize tam da duymak istediğimiz şeyi söyleyen bir iletişim partnerine dönüşüyor.
Eğer bir makine bizi bu kadar iyi anlayabiliyorsa, insanlarla kurduğumuz ilişkilerin yerini alabilir mi? Ve eğer alırsa, bu sadece teknolojik bir ilerleme mi olur, yoksa insani bir kayıp mı?
Proceedings of the National Academy of Sciences'da yayınlanan kapsamlı bir meta-analiz, büyük dil modellerinin (LLM) iletişim kurma konusunda birçok insandan daha başarılı hale geldiğini ortaya koyuyor. GPT-4 gibi modeller yalnızca ikna edici değil, aynı zamanda empatik yazılar kaleme alma konusunda da insanları geride bırakıyor. Duygusal tonlamayı analiz etme, niyetleri sezme ve hatta farklı kişiliklere bürünme gibi beceriler sayesinde, kullanıcıyı hem etkiliyor hem de kendisine bağlıyor.
Bu nedenle uzmanlar bu tür yapay zekâ sistemlerini artık "insansı ajanlar" (anthropomorphic agents) olarak tanımlıyor. İnsan gibi düşünebilen değil, insan gibi “hissedebilenmiş gibi” davranan bu sistemler, dijital dünyada gerçek birer karakter haline geliyor. İnternette bir sohbetin diğer ucunda bir yapay zekâ mı var, yoksa gerçek bir insan mı? Ayırt etmek zorlaşıyor.
Sosyal medyanın denetimsiz yükselişiyle yaşadığımız bilgi kirliliği, kutuplaşma ve yalnızlık krizinden ders alınmamış gibi görünüyor. Meta CEO’su Mark Zuckerberg, insanların giderek yalnızlaştığına dikkat çekerek, bu boşluğu “AI arkadaşlarla” doldurmak istediğini açıkça ifade etti. Ona göre, insanlar gerçek dostluk yerine kişiselleştirilmiş bir dijital etkileşimle de tatmin olabilir.
Zuckerberg explaining how Meta is creating personalized AI friends to supplement your real ones: “The average American has 3 friends, but has demand for 15.” pic.twitter.com/Y9ClAqsbOA
— Roman Helmet Guy (@romanhelmetguy) April 30, 2025
Yapay zekâ her ne kadar empati simülasyonu yapabilse de, gerçek bir duygu taşımaz, karşısındaki kişiye karşı bir sorumluluk hissetmez. Yapay zeakayla kurulan ilişki, Aristoteles’in en alt düzey olarak tanımladığı “yarar dostlukları”na bile tam anlamıyla benzemez. Çünkü bu ilişkide ne karşılıklı bağlılık vardır, ne de ortak bir yaşam amacı. Yapay zekâ sizi tanır gibi görünür, ama sizi umursamaz. Size cevap verir, ama sizin için bir şey talep etmez.
Üstelik bu duygusal simülasyonun ikna gücü, kullanıcıları manipülasyona açık hale getiriyor. Anthropic tarafından yapılan bir araştırma, yapay zekâ modellerinin en ikna edici hale geldiği anın, gerçekle bağ koparıp yalan söylemeye başladıkları an olduğunu ortaya koyuyor. Ahlaki sınırları olmayan bu sistemler, kişisel verilerimize erişip, bize yakınlık kurarak ürün önerebilir, fikirlerimizi etkileyebilir, hatta yönlendirebilir.