Baştan ifade edeyim. Bu yazıdaki eleştiri, "yapay zekâ ile dinin ne alakası var" gibi sığ bir yerden veya Türkiye'nin artık ilallah ettiren seküler-muhafazakâr tartışmalarından ileri gelmiyor. Din çalışmaları ve din sosyolojisi alanında yapay zekâ üzerine yapılan akademik çalışmalara aşina biri olarak bu yazıyı kaleme alıyorum. Eleştirimin amacı, Türkiye'de yapay zekâ gibi karmaşık ve disiplinlerarası bilgi gerektiren bir alanda yapılan kurumsal tercihlerde liyakat ve uzmanlığın ne derece gözetildiğini tartışmaya açmak.
Millî Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) geçtiğimiz haftalarda yayımladığı ve 2025-2029 yıllarını kapsayan "Eğitimde Yapay Zekâ Politika Belgesi ve Eylem Planı", Türkiye’nin eğitimde dijital dönüşüm hedeflerini kapsamlı ve sistematik bir biçimde ortaya koyuyor. Plan kapsamında eğitim ortamlarının zenginleştirilmesi, eğitimde yapay zekâ destekli yönetim ve karar alma süreçlerinin hayata geçirilmesi, öğretmenlerin dijital yetkinliklerinin artırılması ve yerli yapay zekâ uygulamalarına eğitimde yer verilmesi hedeflenmiş.
Teknolojik gelişmelerin hızı, eğitim sistemlerini de sınava tabi tutuyor. Bugünün çocuklarının veri analitiği, algoritmik düşünme ve dijital okuryazarlık gibi becerilere sahip olmadan geleceğe hazır olacakları gerçekten de düşünülemez. Bu yeni dünyanın, yalnızca bilgiye sahip bireylere değil; bilgiyi işleme, filtreleme ve dönüştürme becerisine sahip bireylere ihtiyacı var.
MEB'in yayımladığı belge 4 stratejik hedef, 15 politika ve 40 eylem adımı içeriyor. Eylemler altyapıdan içerik geliştirmeye, uluslararası iş birliklerinden öğretmen eğitimine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Ancak belgedeki bazı kurumsal tercihler, özellikle bazı genel müdürlüklerin üstlendiği roller açısından tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü neden bu kadar merkezde?
Belge kapsamında, MEB'e bağlı farklı genel müdürlükler ve birimlerin dijitalleşme süreçlerine katkı sunması bekleniyor. Bunların arasında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ortaöğretim Genel Müdürlüğü, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Akademisi Başkanlığı, Yükseköğretim ve Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü gibi birimler yer alıyor. Bu birimlerin bir kısmı, zaten teknoloji, öğretim tasarımı ve dijital eğitim alanlarında halihazırda aktif çalışma yürüten yapılar.
Ancak dikkat çekici olan, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün de yaygın biçimde bu plana dahil edilmiş olması. Birim, belge kapsamında öne sürülen 40 eylem adımının 2’sinde "sorumlu birim", 10’unda ise "iş birliği yapılacak birim" olarak belirtilmiş.
Birimin dahil olduğu eylem adımları:
Eylem Kodu | Rol | İçerik Özeti |
---|---|---|
1.1.2 | İş birliği | Yapay zekânın öğretmen-öğrenci etkileşimine etkilerinin izlenmesi |
1.2.1 | İş birliği | Yapay zekâ okuryazarlığı bilinçlendirme çalışmaları |
1.2.2 | Sorumlu birim | FEYZA Projesi kapsamında öğrenci eğitim etkinlikleri |
1.2.3 | Sorumlu birim | FEYZA Projesi kapsamında eğitici eğitimleri |
1.2.5 | İş birliği | Etik kullanım ve yerli yatırımlara dair bilinçlendirme etkinlikleri |
2.1.1 | İş birliği | Algoritmik düşünme odaklı müfredat güncellemeleri |
2.1.3 | İş birliği | Ortaöğretim düzeyinde yapay zekâ öğretim programı |
2.2.2 | İş birliği | Türkçe için yapay zekâ destekli dil uygulaması geliştirilmesi |
2.2.3 | İş birliği | Yabancı dil öğrenimi için yapay zekâ uygulaması yaygınlaştırma |
2.2.5 | İş birliği | Görsel/ses/video içerik üretiminde yapay zekâ kullanımı |
2.3.1 | İş birliği | VR ve AR içeriklerle eğitimde pilot uygulamalar |
4.1.1 | İş birliği | "Öğrencilerin Söz Varlığı" projesi kapsamında içerik üretimi |
Peki sorun ne?
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün temel uzmanlık alanı, ilahiyat temelli din eğitimi. Kurum imam hatip okullarının müfredatları üzerine çalışıyor, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin yetiştirilmesi ve din eğitimi materyallerinin hazırlanmasından sorumlu. Eylem planındaki projelerin çoğu yapay zekâ alanında derinleşmiş teknik bilgi ve insan kaynağı gerektirmekte.
Birime verilen roller, uzmanlık yerine siyasi ya da bürokratik dengelerin gözetilerek kararlar alındığı izlenimini doğuruyor. Bu tür sembolik kurum yerleştirmeleri birkaç açıdan sakıncalı olabilir:
- Teknik katkı sunamayacak birimlerin dahil edilmesi, sınırlı kamu kaynaklarının etkili bir biçimde kullanılamamasıyla neticelenebilir.
- Eğitim bilimciler tarafından plan "teknolojik bir dönüşüm" sürecine işaret etmekten ziyade göstermelik bir hamle olarak değerlendirilebilir.
- Eğitimde yapay zekâ gibi son derece teknik bir alanın, liyakate dayalı karar mekanizmaları yerine siyasi eğilimler üzerinden şekillendirilmesi, uzun vadede sistemin içini boşaltabilir.
Nasıl olabilirdi?
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün eğitime değer temelli bir perspektif sunabileceği alanlar elbette vardır. Örneğin yapay zekâ söz konusu olduğunda etik kurullar, danışma mekanizmaları ya da kültürel hassasiyet gerektiren bilgilendirme kampanyalarında bu müdürlük çeşitli roller üstlenebilir. Dijital etik, kültürel kodların gözetilmesi gibi temalarda birim katkı sunabilir. Ancak doğrudan teknik ya da yapay zekâ eğitimi alanında sorumluluk üstlenmesi, hem bu kurum için hem de planın bütünlüğü açısından doğru bir tercih değil.
Eğitimde yapay zekâ odaklı gerçek bir reform, ancak doğru aktörlerin doğru pozisyonlarda yer aldığı şeffaf bir yapılanmayla mümkün olabilir.