Bir zamanlar sadece filmlerde gördüğümüz, kaybettiğimiz birinin dijital kopyasını oluşturma fikri, artık gerçek olabilir. Dijital ikizler insanların sevdikleriyle sonsuza kadar iletişimde kalabilme hayalini gerçeğe dönüştürse de, aynı zamanda bir sürü soruyu da gündeme getiriyor. Dijital bir versiyon, geçmişi ve hatıraları yansıtan bir varlık olabilir mi? Ve bu, gerçekten kaybettiğimiz kişiyi geri getirmek anlamına gelir mi? Yoksa sadece yapay bir yansıma mı? Bu teknolojiler hızla ilerlerken, kişisel verilerimiz, anılarımız ve biz kendimizi nasıl hissediyoruz?

David Kushner, annesinin dijital ikizini yaratma sürecinde yaşadığı içsel çatışmaları ve bu deneyimin getirdiği toplumsal ve bireysel etkileri kendi gözünden aktarıyor.

David ve annesi, Eternos adlı bir teknoloji şirketi aracılığıyla, annesinin dijital ikizini yaratmak için çaba sarf ediyor. Bu süreç, annesinin hayatına dair anıların ve sesli kayıtların bir araya getirilmesiyle başlıyor. Verilen 10 saatlik ses kaydı, dijital varlığın yaşam tarzını, düşünme biçimini ve değer sistemini simüle etmek için yeterli hale geliyor.

Eternos’un geliştirdiği Amunet, bu süreçte veri çıkarma aracı işlevi görüyor. Annelerinin hikayelerini anlatırken, Amunet onların hayatlarına dair özel anları ve duygusal deneyimleri kaydediyor.

Süreçte ortaya çıkan en büyük soru, dijital ikizlerin ne kadar "gerçek" olduğu. Annelerin sesini ve hafızasını taklit etmek, onları ölümsüzleştirmek mümkün mü? Bu teknoloji yalnızca bir hatırlatıcı mı, yoksa kaybolan bir kişinin geri getirilmesi mi? Teknolojinin sunduğu bu tür olanaklar, toplumsal normları zorlayarak, insanın ölüm ve yaşam anlayışını yeniden şekillendiriyor.

Dijital ikizler ve "yapay ölüm sonrası yaşam" gibi yenilikçi kavramlar, yalnızca duygusal ve felsefi soruları gündeme getirmekle kalmıyor, aynı zamanda riskleri de beraberinde getiriyor. Oxford Üniversitesi’nde araştırma yapan Cristina Voinea, bu tür teknolojilerin şirketler tarafından nasıl kontrol edildiğine dikkat çekiyor. Teknoloji şirketlerinin, kişisel verilerimizi toplarken ve dijital benliklerimizi yeniden yarattıklarında, bizlerin çıkarlarına uygun olmayan kararlar alabileceğini ve manipülasyon risklerinin arttığını belirtiyor.

Yapay zekanın oluşturduğu dijital ikizlerle, insanlar bir tür "yapay yas tutma" sürecine girebilir. Cambridge Üniversitesi araştırmacısı Tomasz Hollanek, yapay zeka ve dijital ikizlerin, kaybolan yakınlarla kurulan ilişkileri yeniden şekillendirerek, doğal yas tutma süreçlerini engelleyebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Özellikle çocukların, anneleriyle ya da yakınlarıyla etkileşimde bulunurken, bu tür yapay varlıkların, onları duygusal olarak nasıl etkileyebileceğini bilmiyoruz.

Dijital ikizler, teknolojiyi ve duyguyu nasıl birleştirdiğimizin çarpıcı bir örneği. Yeni dijital dünyada, insanlar yalnızca bedenleriyle değil, hafızaları ve duygusal izleriyle de yaşayacak. Ancak bu teknolojilerin yaygınlaşması, aynı zamanda kişisel veri güvenliği, manipülasyon ve etik sorunları gibi çok sayıda endişeyi de gündeme getiriyor.

Bireysel haklarımızın ihlal edilmeden bu teknolojilerin nasıl kullanılacağı, en büyük tartışma konularından biri olacak. İnsanların dijital ikizleriyle etkileşime girmeleri, sevdikleriyle daha yakın olma arzusunun bir sonucu olabilirken, diğer taraftan bu durum, kayıplarımızla yüzleşmeyi engelleyebilir. İleriye dönük bu teknoloji ile ilgili çok daha fazla soru ve belirsizlik, toplumsal yaşamımızın bir parçası haline gelecek. Ve belki de bu süreç, geçmişimizi, şimdiyi ve geleceği nasıl algıladığımızı, yeniden sorgulamamıza neden olacak.

Gelecekte, teknolojiyle kurduğumuz bu duygusal bağlar, hayatımızda yeni umutlar oluşturabilir. Ama unutulmamalı ki, duygularımız da, anılarımız da, insan olmanın en kırılgan ve en değerli parçaları. Bu yüzden teknolojiye "sonsuz bir fayda" gözüyle değil, insan ruhunun sınırlarına saygı duyan bir bilinçle yaklaşmalıyız.

Bağlantı kopyalandı!