ABD’de 19 Mayıs 2025’te Donald Trump tarafından imzalanarak yürürlüğe giren Take It Down Act, çevrim içi ortamlarda onaysız şekilde paylaşılan cinsel içeriklerle mücadelede bir adım olarak sunuldu. Yasa, "rızaya dayanmayan mahrem görselleri" hedef alıyor, halk arasında bilinen adıyla “intikam pornosu” ve “deepfake pornografi”yi kapsıyor.
Yasa kapsamında çevrim içi platformların, kullanıcı dostu bir içerik kaldırma süreci oluşturması zorunlu hâle geldi. Mağdurlar geçerli bir talep ilettiğinde, platformlar 48 saat içinde bu içeriği kaldırmakla yükümlü. Aksi hâlde, Federal Ticaret Komisyonu devreye girebiliyor. Görselleri paylaşanlara yönelik cezalar da mevcut; mağdur reşitse 2 yıla kadar, 18 yaş altıysa 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Yasaların ulaşamadığı alanlar
Ancak yasa, sadece kamusal ve kullanıcı içeriklerine dayalı platformları kapsıyor. Oysa onaysız cinsel içeriklerin ilk yayıldığı yerler genellikle şifreli, anonim ya da özel forumlar oluyor. Bu durum mağdurların içeriğe ulaşamadan harekete geçmesini imkânsız kılıyor.
Platformların 48 saatlik yanıt süresi, mağdurlar için oldukça geç kalınmış bir müdahale anlamına gelebilir. Deepfake içerikler, bir kez yayıldığında hızla çoğalıyor; silinmesi, internetin yapısı gereği neredeyse imkânsızlaşıyor.
AI nudifier'ların yayılma hızı endişe verici
Take It Down Yasası'nın kabulünden sadece iki hafta sonra, Indicator’ın araştırmasına göre en az 10 farklı “AI nudifier” uygulaması Apple, Google, Meta, Telegram ve X gibi büyük teknoloji platformlarında faaliyet gösteriyordu. Bu araçlar, tek bir fotoğraftan sahte çıplak görüntüler ya da kısa videolar üretme kapasitesine sahip ve aylık aboneliklerle ya da jeton sistemiyle çalışıyor.
Bu uygulamalar sadece teknolojik değil, toplumsal bir krizi de tetikliyor. Deepfake pornografi artık yalnızca ünlüleri hedef almıyor; sıradan kullanıcılar, özellikle de kadınlar ve gençler bu dijital şiddetin ana hedefi hâline geliyor.
Mağdura yüklenen sorumluluk ve yeni riskler
Yasa, sürecin yükünü mağdura yüklüyor. İçeriği bulmak, belgelemek, kişisel bilgilerini paylaşarak şikâyet oluşturmak mağdurun sorumluluğunda. Ancak bu kişisel bilgiler, yeniden istismar edilme ya da tacizle karşı karşıya kalma riskini de beraberinde getiriyor.
Ayrıca, yasa yalnızca açık tehdit ve zorlama altında alınan rızayı geçersiz sayıyor. Oysa birçok mağdur, duygusal manipülasyon ya da psikolojik baskı altında bu tür içeriklerin paylaşımına “izin” vermiş olabilir. Gri alanlar yasal zeminde hâla karşılık bulmuyor.
Take It Down Act, dijital cinsel şiddetle mücadelede sembolik bir başlangıç olabilir. Fakat bu yasa, ne dijital suçluları durdurmaya yeterli ne de mağdurları tam anlamıyla koruyabilecek güçte. Yasanın arkasındaki iyi niyet, gerçek hayattaki karmaşık dijital tehditleri ve mağdurların içinde bulunduğu sosyal koşulları tam olarak karşılayamıyor.
Deepfake teknolojilerinin her geçen gün daha da erişilebilir hâle gelmesi, bu mücadelede zamana karşı yarıştığımızı gösteriyor. Gerçek bir koruma için yasaların yalnızca tepki veren değil, proaktif, kapsayıcı ve mağdur odaklı olması gerekiyor.